Nemrut
Adıyaman’ın içinden akıp giden yol Kâhta’yı geçtikten sonra Nemrut Dağı Milli Parkı sınırları içine girer girmez; güneyin doğusunda, güneşin çeşitli tonlarda vurduğu sarı rengin ışığında parlayan bir uygarlığı hemen hissediyor insan. İşte Karakuş Tümülüsü, tarihsel şölenden nefis bir açılış…
1881 yılında Diyarbakır’da yol yapım çalışmalarında bulunan Alman mühendis Karl Sester’in ilk kez gördüğü dev tanrı heykellerinin karşısındaki duyguları bilinmiyor. Ama bilinen o ki buraya kim gelirse gelsin; Nemrut, aşağılardan alıp onu buraya çıkarırken, duyguları da tırmandırmasını biliyor. 2150 metre yüksekliği son 500 metresini yürüyerek çıkan ziyaretçiler, gün doğumlarında ve batımlarında dev tanrı heykellerini arkalarına alarak tarihin ve doğanın huzurunda güneşe karşı selam dururken, Kommagene’nin çılgın kralı I. Antiochos’un duygularına erişiyorlar mutlaka.
“Gerçekten tanrılara layık bu heykelleri ben diktirdim. Zeus’un yani Oromasdes’in; Apollon’un yani Mithras’ın, Helios’un, Hermes’in; Artagnes’in yani Herakles’in, Ares’in heykellerini ve vatanımın simgesi olarak da her şeyi besleyen Kommagene’nin bir suretini ben diktirdim. Aynı taştan yontulmuş ve tahtta oturur şekilde kendi suretimi de her şeyi duyan tanrıların yanına diktirdim…” diyen I. Antiochos, dağın üzerinden 200 bin metreküplük bir parçayı elle yontturmuş ve burada kendisi için görkemli bir anıt mezar ile kutsal alan yaptırmış. Tümülüsün altında tek parça bir kayanın içine üç mezar odası oyulduğu ve bunların I. Antiochos’un, babası Mithridates’in ve adı bilinmeyen başka bir krala ait olduğu sanılıyor.
Daha sonra üzeri, 150 metre çapında ve 50 metre yüksekliğinde kırma taşlardan oluşan koni şeklinde bir tepeyle örtülen mezarlara, Roma dönemi de dâhil pek çok tünel açılmışsa da kral mezarlarına şimdiye dek ulaşmak mümkün olmamıştır. Tutankhamun’unki kadar zengin olduğu sanılan I. Antiochos’un mezarı, belki de Anadolu’nun bağrında hala olduğu yerde, onun zekâsı sayesinde kalabilmiş önemli bir dünya mirası. Her biri 6 ton ağırlığında ve aşağıdaki vadiden taşınarak buraya çıkarılmış taş bloklardan yontulan heykeller, 10 metre yüksekliğe sahiptir. Başları yerinden düşmüş, taht üzerinde oturan tanrı heykelleri doğu terasında soldan sağa doğru şöyle sıralanıyor; Apollon (Mithras, Helios, Hermes), Kommagene ana tanrıçası, Zeus (Oromasdes), tanrı kral I. Antiochos, Artagnes (Herakles, Ares) ve hemen onların yanında yer alan kartal ve aslan heykelleri.
Kommagene anlayışının bir sonucu olarak kitabelerde hem eski Yunan hem de Pers adlarıyla yer alan tanrı heykelleri, batı terasında sadece etrafa dağılmış başlarıyla görülebiliyor. Bu bölümde aslan horoskoplu kaya kabartma da dikkat çekicidir. Anne tarafından Mekadon, baba tarafından Perslere akraba olan Mithridates Kalinikos tarafından M.Ö. 69’da kurulan Kommagene Krallığı, en parlak yıllarını onun oğlu I. Antiochos zamanında yaşamıştır.
Arsameia ve Nemrut kutsal alanları işte bu yılların günümüze ulaşan ışıltılarıdır. Doğu’nun ve Batı’nın barış içinde buluştuğu bir bölge oluşturmak amacında olan Kommagene Krallığı, hem Romalılar hem de Perslerle iyi geçinmek arzusundadır. Ama tarihin çarkını hep fatihler çevirmekte, dünya savaşlar üzerinde ilerlemeye çalışmaktadır. Roma İmparatorluğu’nun dev adımları M.S. 72’de bu küçük krallığı tarihe havale ediverdi.